Merhaba,
Bu sayfada sizlerden de gelen şiirleri paylaşıyorum. Şiir'i tarif etmek istemiyorum burada. Zaten bilen bilir, seven sever. Başka söze de hacet yok. Siz de yüreğinizden kopan değerlişiirlerinizi bu sayfada görmek ve insanlarla paylaşmak istiyorsanız hiç tereddüt etmeden yollayın, yayınlayalım. Yorumlarınız da bizim için değerlidir. Şiir gibi bir yaşam dileğiyle..
Ben de misafirim bende.
Elbet gün gelecek giderim ben de.
Unutmadım zaten, tüm anılarım bende.
Bir onlar olacaklar belleğimde, ben gidende.
Özkan Çelen
25.10.2010 22:09
KAR KAPLI KALP
Çığ düşmüş kalbine, kurtaran olmamış
Çiğ düşmüş gözüne, bakıp geçmişler
Durmamışlar bile, soğuk bastırıyormuş.
Birikmiş dallarda kar yumak yumak
Son cevizi yiyen saksağan ölümü beklemiş
Buğusu bulaşmış cama çayın
Gevrek gülüşlü olansa reçelli ekmeği ısırıyormuş
Sıcaktan bunalan kedi esneyip uzaklaşmış
Yanmakta olan odunlar çatırdıyormuş.
Ayak sesleri gelmiş, ayak sesleri gitmiş
Bir mırıltı işitmiş mırıldanan
Ağzıymış kendisinin, farkında değilmiş.
Aklı başka yerdeymiş
Aklı eritmiş buzu, karı, kıyameti
Aklı güzel giydirmiş onu
Aklı onu çocuk etmiş tekrar
Çocukluğu gülümsemiş ona olanca gevrekliğiyle
Bilmez olur mu, nasıl da severmiş çamuru?
Unutur muymuş hiç yağmuru?
Dün gibi aklındaymış, şeffaf naylondan, tek sopalı çadırı
Gözlerine düşen çiğ artık çadırdan süzülmekteymiş
Yağmur yağarmış ama değmez imiş ona
Yağmur süzülür imiş naylondan aşağıya, ıslanmaz imiş o.
Tüm dünya bir yana, çadırın içi bir yanaymış
Damla sesi hala tıp tıp vuruyormuş yüreğinde
Damla dursa, dururmuş yüreği.
Öyle inanıyormuş,
Öyleymiş de aslında...
-----------------------------------------------------
Özkan Çelen
İstanbul
22.08.2010 - 01:52
CAMDAN KAHVE
Sol taraftaki pencereye doğru yaklaştın sen
Dışarıda karanlık bir gökyüzü var
Yerde yetmiş-beş santim kar
Saat 18:44 ve bunun senin için bir anlamı yok
Oldukça yaşlanmışsın
Ellerinin üstünde damarlar
Karıncaların yolları gibi dağılmaktalar
Birbirlerine dokunsalar ellerin, kırılacaklar
Dokunmuyorsun
Sen düşlüyorsun;
Bir pembe çarşafın üzerine serilmiş
Deniz yatmakta yanında
Ilık bir bahar günü
Sen de sırtüstü uzanmaktasın kuma
Bilmediğin şekiller çiziyorsun
Daha kendin bile görmeden
Denize emanet ediyorsun
Ama deniz hiçbir zaman
Verdiklerini geri getirmiyor sana
Yine de mutsuz olmuyorsun
Sen düşlüyorsun;
Üç beş zaman sonra deniz çıkageldiğinde
Sen artık eski ve kırık bir iskemlenin üstünde,
İnce dirseklerin camdan dizlerinin üstünde
Ve başın ellerinin arasındayken
Varolma savaşı vermektesin
Rüzgârı delip ufukta bir şekil aramaktasın
Gözlerini kısmakta, dudaklarını aralamakta,
Gelecek şekle susamaktasın
Artık düşlemiyorsun;
Kar dokunduğunda yere, sesini duyuyorsun
Elini uzatıyorsun
Birini yakalıyorsun
Seninle konuşuyor kar
- Bu gece burada benimle kal
Artık düşlemiyorsun;
Ama yine de kahve kokusu alıyorsun
Bu kışta, yetmiş-beş santim karda,
Parmak uçların da donmuşken
- Olur, demek istiyorsun
Ama demiyorsun
Artık ne diye düşleyecekmişsin ki;
Sen de düşlemiyorsun
Kokun cam gibi donup kalıyor havada
Kokun ağırlaşıyor, sen ağırlaşıyorsun,
Hemen bir masal anlatıyorsun...
Uzun zamandır düşlemiyorsun;
Yalnızca bazen bir masala taşınmak istiyorsun
Ne bir anlam istiyorsun üstüne giyinecek
Ne taşımak bir beden
Ve onunla kalmaya karar veriyorsun
Avucuna alıyorsun karı ve bir dua ediyorsun
- Toz pembe çiçekleri olan bir masal şehri istiyorum
Tatlı bir uyku kanında dolaşıyor
Öylece bırakıyorsun kendine yere
Sen hiçbir şey örtünmüyorsun
Bir koku seni örtüyor:
Koku cam gibi keskin
Koku kahve gibi sert ve pelteli
Koku camdan kahve…
----------------------------------------------------------------------------
Zeynep Yıldız 2009
BEN DOSTLARIMI RUHUMLA SEVERİM
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
Sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
Gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da “lezzet” kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
Ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
MEVLANA
SENİ SEVEN MEHMET'İN
Sana çiçek getirdim dikkatini çekmek için,
Her sabah karşıladım bir gülücük görmek için,
Selâm durdum en önde, bir günaydın bekledim.
Okan'a gülümsedin, bana selâm vermedin.
Seni sevdim öğretmenim, yine de seni sevdim,
Bisikletim olsaydı inan sana verirdim.
Sabah kırağıda geldim, buzda, karda hep geldim;
Çok üşüdüm öğretmenim, 'üşümüşsüüün' demedin.
Didem hastalanmıştı, 'Dideeem' dedin, 'Şebneeem' dedin,
Züleyha'yı, Tolga'yı her fırsatta severdin,
Hasta oldum bilerek, bunu hiç farketmedin,
Sevgini kazanmayı bir tek ben beceremedim.
Kapılarda bekledim, tahtayı hep ben sildim,
Bazen ayağa kalktım, kimi zaman eğildim,
Gözümden yaş aktı bazen, kendi kendime sildim,
Sana yakın olmayı bir ben beceremedim.
'Yedibinelere kadar birer birer yazın' dedin,
Parmacıklarım tutuldu, yazmaktan vazgeçmedim,
Defterlerine baktın Altuğ ile Figen'in,
Dokuz yaprak doldurdum, ödevimi görmedin.
Şiir verdin Nalân'a, Zühal'in resmini övdün,
Süreyya'ya güven verdin, beni hiç mi sevmedin?
Gücensem de öğretmenim, hiç kızmadım, renk vermedim,
Arka sıradaki Mehmet, seni seven Mehmet'in.
Saim METİN
YAŞLI VE SOĞUK KALDIRIM
Soğuk ve yaşlı bir kaldırımdır barınağım
Elimde ucuzundan bir sigara yanar
Ve ben sessizce ağlarım
Bilirim aslında
En yalnız olduğum anlarda bile
Hiç hissetmediğim kadar kalabalığım
Aydır benim en yakın dostum
Ufukta dolanan yıldızlardır arkadaşım
Ve bir bira şişesine sevdalıyım
Hasretimdir hiç ulaşamayacağım
Yaşam da kahkahalı dakikalarım
Sonuna kadar bilirim ki
Yeryüzünde ben de bir şeyin temsilcisiyim
En azından "hiçbir şeyim"…
Ekşimiş, soluk bir suratın
Kâğıda düşen anlamsız damlasıyım
Lanetliğimden değil bu kederli anlarım
Lanetlendiğimdendir.
Tüm bu hayattaki anlamsız varoluşlarım…
Kendimden bile öte bir yerlerde
Kendimden bile öte bir kişilikte
Çözmeye çalıştığım
Hayatın gereksiz bir hikâyesidir.
Benim, benliğimin hikâyesi…
Bilmediğim kelimeler çok
Okuyup da anlayamadığım
Anlayıp da yorumlayamadığım
Cümleler sıralı…
Yok olmaya yüz tutmuş bir bedenin
Emanetidir aslında ruhum
Kalbim ağır yaralı
Yüreğim yoğun bakımda
Gönlümse olay yerinde canını vermiştir aslında
Üçüncü sayfa haberlerinden
Farksız tüm organlarım
Ciğerim cinayete
Böbreğim tecavüze kurban giderken
Bende ki benlik ise
En acı şekilde
Yanarak can vermiş
Sokaktaki o yaşlı ve de soğuk
Kaldırım köşesinde…
Cemre Şeyma KAPU
(Şair, Başsavcı, Kişisel Gelişim Uzmanı,
Türkiye Aydınlanma Partisi Genel Başkanı ve
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı )
|